26 Mayıs 2009 Salı

Select AC Milan's captain for next season?


Maldini'nin sansasyonel bir biçimde yaptığı jübilesinden önce ve sonra yeni kaptanın kim olacağı hakkında çok tartışıldı.Bilindiği üzere Milan çok sık kaptan değiştiren bir takım değil.Son kırk senede sadece dört kaptan değiştirdiler.Milan "bayrak adamları" sayesinde şu an olduğu yerde.Bana göre de en büyük Milanlı.Bir tribün grubunun Baresi'ye açtığı sevgi içeren pankartlar Maldini'nin jübilesine gölge düşürdü.Neden böyle bir tepki verilir ki koskoca Maldini'ye karşı?Bugün çok sevdiğim bir abim şöyle yanıtladı bu soruyu "Biz ikimiz Milano'dan Grand Cour'a bunu tartışalım diye yapmışlardır".Bana da mantıklı geldi , sadece sansasyonel içeriğinden olabilir.


Öyle ya da böyle Maldini bıraktı , şimdi yeni kaptan kim olacak?30luklardan Gattuso mu , Pirlo mu yoksa Ambrosini mi diye tartışırken Milan , Maldini kendi düşüncesini dile getirdi.Yeni kaptan Kaka olmalı ona göre.Bence de.40'a 4 ise , 50'ye 5 oranıyla gidebilirler bu seçimle.Kaka'yı ölene kadar sömürürler büyük ihtimallde çünkü.Serginho'nun bile suyunu çıkarmışlardı.


Sonuç olarak yeni kaptan Kaka olmalı kanımca.


Yorumlarınızı bekliyorum...

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Avrupa'da Yılın Çıkış Yapan 11'i

Avrupa liglerinde artık sona doğru yaklaşıyoruz.Birçok ligde de düğüm çözüldü ve şampiyonlar belli oldu.Fransa , Almanya ve Türkiye'de ise sonuç az çok belli ama tabi son düdüğe kadar hiçbir şey belli değildir.Her yıl olduğu gibi "yükselenler" ve "düşenler" oldu.Çok sayıda oyuncu kendini gösterdi , yeniden doğdu ve sorumluluklar aldı.Öncelikle şunu söylemeliyim ki sadece genç oyuncular değil çıkış yapanlar bana göre.Çıkış yapmak başka bir kavramdır.Bana göre yılın çıkış yapan 11'i şöyle şekillendi:

Kalede Steve Mandanda:Marsilya'nın bu seneki başarısında payı çok büyük:Klübünde yakaladığı çıkış sayesinde Hugo Lloris'i geride bırakarak milli takım kalesini de ele geçirdi.Burada her ne kadar milli takıma çağırılıp oynatılmayan ve daha sonra kendi gelmeyen Sebastian Frey'in payı olsa da Mandanda kaleyi hak etmişti.

Sağ Bek Darijo Srna:Shaktar kaptanı.Başkanın hatrına geçen sene takımdan ayrılmadı.Ama bu sene gelen UEFA Kupasından sonra büyük klüplerden birine gideceği kesin.Büyük oyuncu Srna.

Sol Bek Dennis Aogo:Aslında ortasahada oynuyordu Aogo Hamburg'a gelmeden önce ama Atouba'nun disiplinsizliği ve istikrarsızlığı yüzünden sol bek oynadı genelde bu sezon.İnanılmaz
bir dinamizmi var.Hamburg'un bu seneki çıkışında önemli bir paya sahip.

Stoper Bruno Alves:Bu ismi gördüğünüzde aklınıza büyük ihtimalle Manchaster maçında Rooney'nin ayağına bıraktığı top aklınıza gelecek.Ama bence gerçekten çok iyi bir oyuncu.Bu seneki Porto çıkışında en büyük paya sahip oyunculardan biri.Mourinho'nun yanına gider bu sene.

Stoper Gerard Pique:İnanılmaz bir sezon geçirdi Barca'da.Dolaşıp geldi yuvasına ama sağlıklı geldi.Saha çok ihtişamlı duruyor.Puyol'dan sonra kaptan olur tahminimce...

Sağ Açık Gonzalo Higuain:Ronaldo kadar güçlü değil , Messi kadar hızlı değil ve Gerrard kadar da hızlı vuramıyor ama bence en az onlar kadar iyi.Tek başına sırtladı Real'i bu sezon.

Sol Açık Axel Witsel:Belçika'nın Arda'sı desek bu adam için çok doğru olur.Everton onu almaya gidip Fellaini'yi aldı.Aslında Mesut'u da koyabilirdik buraya ama Witsel iyidir.

Altı Marek Hamsik:Yeni Nedved.Napoli'de Lavezzi ile birlikte tanrı gibiler.Napoli halkı zaten birilerini tanrılaştırmaya meraklıdır.Zamanında Paolo Cannavaro gibi bir kazmayı bile tanrılaştırdılar.Bence Juve'ye gider sezon sonu.

Sekiz Yoann Gourcuff:Fransızlar Yeni Zidane'larını sonunda buldu.Seneye Milano'ya dönecek ama babası her gazeteye çıkıp "Oğlum Bordeaux'da kalacak" diyor.Bence yeni kontrat istiyor Gourcuff.

Forvet Edin Dzeko:Grafite'yi mi alsam yoksa bunu mu alsam diye çok düşündüm.Ama bu genç adamı almaya karar verdim.Boşnak bize de gol attı milli takımda ama sonra bizimle de gol attı.Schalke'ye gidiyormuş ki bence büyük hata sonu Soren Larsen ve Mike Hanke gibi olmassa iyidir.

Forvet Milan Baros:Galatasaray'a geldiğinde kariyeri bitti demiştim ama o henüz bitmediğini kanıtladı.Ölü Galatasaray'da bile yirmiyi geçecek kanımca.Seneye Kewell ile kalması gereken iki yabancıdan biri.

22 Mayıs 2009 Cuma

Anket Sonucu


Fransa'da heryıl geleneksel olarak verilen "Le meilleur espoir" adlı ödülden esinlenerek başlattığımız "Türkiye'de yılın genç futbolcusu" ödülünü Bursasporlu explosive striker Sercan Yıldırım yüzde 36lık oyla kazandı.Gerçekten iyi bir sezon geçiren Sercan bugün Aziz Yıldırım'ın sözlerinden anladığım kadarıyla Fenerbahçe'ye gidecek.Her ne kadar önceki örneklere bakıp , onun için yanlış bir tercih olacağını düşünüyor olsak bile , belki de kendini gelecek sezon ki "Yeni Fenerbahçe"'de daha çok gösterme fırsatı bulacak.

Ben ise oyumu Mustafa Pektemek'e vermiştim açıkçası...Şimdi Sercan'ın başarısını gölgelemek istemiyorum onun için ayrı bir yazı yazmam gerekecek sanırım.Batuhan Karadeniz de sene içerisinde istikrarlı bir performans göstermediği için altısekiz ekibi olarak adaylar arasına girmesinin diğer adaylara haksızlık olacağını düşündüğümüzden dolayı BatuGol'ü anketmizden mahrum bıraktık...

Sercan Yıldırım %37
Arda Turan %28
Mustafa Pektemek %11
Eren Güngör % 17
Özer Hurmacı %5

21 Mayıs 2009 Perşembe

Maris Verpakovskis


90'lı yılların başından itibaren önemli bir yükselişe geçti futbolumuz.Sepp Piontek'in öncülüğünde potansiyeli sonunda kinetiğe dönüştürmeye başlamıştı.Fatih Terim'im milli takımın başına gelmesiyle yıllar sonra Avrupa Şampiyonası'na katılan milli takımımız her ne kadar Euro 96'dan Alpay'ın aldığı Fair-Play ödülü dışında eli boş dönse de o jenerasyon sonrasında büyük işler başardı.Fatih Terim'in sonrasında Galatasaray'ın başına geçmesi ve malum kupalar...Galatasaray'ın başarısıyla paralellik gösteren milli takım başarısı 2002'de tavan yaptı ve 3.lüğü kazandı.

Milli takım tüm dünyada adını duyurmuştu.İlhan Mansız Japonya'da halk kahramanı , Hasan Şaş ise Arap Dünyası'nda adeta petrol kralıydı.Basit bir Türk hesabıyla , Dünya Kupası'nda 3. olduysak ve Brezilya'ya elendiysek , Euro 2004'te finalden aşağısı kurtarmazdı.Bunun yanı sıra Konfederasyon Kupası'nda da önemli bir başarı kazanmış.Dönemin gol kralı , şimdi yanılmıyorsam Malatya'nın yedek golcüsü Okan Yılmaz son dakika penaltısı kaçırmış , biz de finalden olmuştuk.Öyle ki en son hatırladığım Henry'nin köşe noktasında topu saklamaya çalıştığıydı...

Gruplarda İngiltere ile oynadığımız maçlardan galibiyet çıkaramayınca baraj maçları oynamak zorunda kaldık.Baraj maçlarını severdik aslında biz.Hem de kura sabahı çoğu gazetenin ortak bir manşeti vardı "Çek bir Letonya".Ve biz Letonya'yı çektik.Herkes kuradan mutluydu.Ta ki Riga'ya gidene kadar.Orada yenildik.Burada da nasıl olsa yeneriz dedik.Dünya 3.üydük...Ama tanışmadığımız bir adam vardı , adını bile bilmediğimiz.Maris Verpakovskis.Tanışmamız kötü oldu bence.Bana göre futbolumuzu 30 yıl geri götürdü.2004'ten sonra 2006'ya da katılamadık.Verpakovskis'in tokadı ağır gelmişti.

Verpakovskis 79 doğumlu bir oyuncu.Skonto Riga'da kendini gösterip Kiev'e doğru yol almış.İlk Şampiyonlar Ligi golünü de Trabzon'a attı.Futbol ülkesi olarak sayamayacağımız Letonya'da tanrı muammelesi görse yeridir.Çünkü tek başına ama gerçekten tek başına bir ülkeyi Avrupa Şampiyonası'na taşımak kolay olmasa gerek.Şimdi Celta Vigo'da Verpakovskis.Yaşı ilerlemeye başladı artık o eski hızını geri getirmesi kolay değil.Kariyeri de düşüşte ama Türk futbolseverlerin asla unutamayacağı bir adam o...

19 Mayıs 2009 Salı

Shaktar Can Yakar


Shaktar Donetsk ve Werder Bremen yarın akşam saatler 21:45'i gösterirken Şükrü Saraçoğlu'na çıkacaklar ve Uefa Kupası'nı kazanmak için savaşacaklar. Son kez 'Uefa Kupası Finali' adıyla oynanacak olan finalin bizim için önemi büyük. Çünkü İstanbul Atatürk'teki Liverpool - Milan efsane Şampiyonlar Ligi finalinden sonra, Uefa Kupası finaline de ev sahipliği yapmak, bizim için büyük bir onur olacak.

İşin taktik kısmına kısaca bir göz gezdirelim: Werder ligdeki istikrarsız performansına rağmen, Uefa Kupası'nda finale kadar gelmeyi başardı. Milan'ı, St. Etienne'i, Udinese'yi ve Hamburg'u saf dışı bıraktı Bremen. Milan ve Hamburg serilerinde çok zorlandı, sihirbaz Diego sahne aldı zor zamanlarda ve Bremen'i taşıdı. Yarın Diego yok, üstüne bir de Almeida yok. Hugo Almeida çok büyük bir eksik gibi durmasa da, son 2 aydaki performansının Werder için ne denli önemli olduğunu en iyi Thomas Schaff bilir herhalde. Son olarak Bremen'in 3nolu eksiği Per Mertesacker. Naldo'nun partneri de sakatlık sebebiyle kadroda yok. Evet, Thomas Schaff sıkıntılı; çünkü Diego'nun yeri doldurulamaz, Diego'suz Werder de hücumda aksar; öte yandan karşısında istikrar abidesi, finallerin adamı Mircea Lucescu ve onun öğrencileri var. Werder hücum futbolu oynar denir, öyledir de. Ancak unutmamak lazım ki Werder'in hücum futbolu oynamasının yegane sebebi çok iyi hücumculara sahip olmak değildir; savunma yapmayı becerememek de Werder'i hücumcu yapan etkenlerdendir. Denkleme oturtursak şöyle bir görüntü geçiyor gözlerimizin önünden: Saldıran, 90 dakika boyunca güçlü iki stoper, teknik ve hızlı iki beke çarpan Werder; maç boyu oyunun kontolünü elinde tutan, gittiği zaman golle gelen Shaktar.

Futbol tabi ki de bir denklemden ibaret değil. Hele ki İstanbul'un mucizevi havasını ( Liverpool - Milan ) hesaba katarsak hiç değil.

Shaktar'da hiç eksik yok mu, var.İlk 11'in gediklilerinden Hübschmann yok yarın. Ancak bence, makina gibi işleyen sistemiyle, neredeyse eksiksiz kadrosuyla, ve büyük taktisyen Lucescu'nun antrenörlüğünde Shaktar Donetsk, favoridir.

Diego büyük oyuncu, olmaması da Bremen için tarif edilemez bir eksiklik. Bremen'in işi yarın zor olacak, hem de çok zor..

Shaktar:2 Bremen:0'dır bunu yazan gencin tahmini..

Fabio Tekrar Delle Alpi'de


35 yaşındaki tecrübeli stoper Fabio Cannavaro, 1 temmuzdan itibaren tekrar Juventus formasını giyecek. Diego'dan sonra ikinci transferi Juve'nin, ki kanımca 2'si de çok yerinde transferler. Savunmanın ortasındaki zaafı, Cannavaro ortadan kaldırabilir mi bilinemez, ancak tecrübesiyle ilk 11'e yerleşeceğini söylemek yanlış olmaz herhalde. 2006 yılın futbolcusu, Juve'yi eski parlak günlerine döndürebilecek mi, göreceğiz.

Futbol Günlükleri

Kısa bir hayatım var.Bu kısa hayatımda ne yaptım , neyle ilgilendim , neye yaradım gibi sorular sordum bu sabah kendime.Anneme göre hep boş işlerle uğraşıyorum.Neler mi bunlar?Futbol falan...Falan?"Falan" bir bilinmeyeni temsil etmiyor sanırım , sadece futbolla ilgilendim.Aklı başında her Türk çocuğu gibi futbolcu olma hayalleri kurdum.Nasıl başka birşey düşünebilirdim ki? Hagi idi televizyondan tek duyduğum , Hakan Şükür'dü adını okulda topa kafa atarken haykırdığım , Faruk Süren tanrı , Fatih Terim de elçisiydi.Ali Sami Yen'e her gittiğimde İzmir'de Yunanlı vuran Türk askeri gibi hissediyordum kendimi (saçma bir his).

O zamanlar kriz vardı , ülkede durumlar kötü , ailem endişeliydi.Refah-Yol koalisyonunun sayesinde mutasyona uğrayıp "Hulk"'a dönüşen Amerikan Emperyalizmi sarmıştı dört bir yanımızı.Başbakanımızda şimdiki gibi cazgır değildi ; efendi , dürüst ve herşeyden önce halk adamıydı.İşte tam bu noktada birşeyler bana ilginç geliyor.Biri halkın zengin kesimi diyebileceğimiz bir tabakadan gelen , öyle ki Robert Kolej'de okumuş.Dolayısıyla Amerikan Köpeği olması gereken o , diğeri ise Beyoğlu'nun Kasımpaşa semtinden , halkın içinden , muhtemelen zorluklarla büyümüş biri.Nasıl bir ironi bu?

Neyse biz konumuza , ilgi alanımıza dönelim.Ülkenin hali ortada , para yok!Ama futbol var.Galatasaray var.Galatasaray'ın , tüm Avrupa'yı yenip de bir türlü yenemediği Fenerbahçe var.Milli takım var.Kendini yerden yere atan ama Portekiz'e penaltıyı atamayan Arif var.Souleyman Oulare var , John Leshiba Moshoeu var , Samuel Johnson var.Sol ayaklılar var , Hagi var , Balic var.Erman var , Şansal var.Adrian Ilıe ve çakma kardeşi Sabin var.Kenet Anderson ve Daniel Amokachi var.Gurbetçi Serhat ve Berkant var.Bir de Trabzon ve Hami var(onları ayrı tutmak lazım).Trabzon'a gidemeyen futbolcular var (Ogün ve Abdullah var).Var oğlu var...

Zaten birşeyi sevmek Türk halkının kanında var.Herşeyi kolaylıkla benimseyebiliyoruz.BBG , Dokun Bana ve Çarkıfelek gibi programları kolaylıkla benimsemişken , kitapları neden benimseyemedik hala anlayamıyorum.Yani futbolu benimsemek kolaydı , biz birşey yapmadık aslında fazladan.

Sonuç olarak spor futbol bünyesinde kanıma girdi.Bundandır ki şu an yazdıklarım ve ya yazmaya çalıştıklarım.Geçimişin tortusu ve geleceğin korkusunu üzerimizden atma görevi de benim üzerimde.Ben Türk genciyim.Ata'mın sayesinde...

Kaan Tayla

Charlotte'ta yapılan yüzme yarışlarında Kaan Tayla isimli, fotodaki eblek bakışlı yetenekli yüzücümüz, 50 metre serbestte Michael Phelps'i geride bıraktı.
Nüfusumuzun %50sinin spor kavramının, futbol ve basketboldan ibaret olduğunu varsayarsak, iyi bir cevap oldu bu bize. Yazın Phelps'in kırdığı rekorlara bakıp da 'Vay, vay!' ; 'Şu Phelps de iyi hani' diyen bize gerçekten iyi bir cevap oldu. Türk spor medyasına da iyi bir cevap oldu.
Artık dönüp kendimize bakma vaktimiz geldi de geçiyor. Ajax'ın alt yapısına bakıp hayıflanma günleri, adam zenci fazladan kas var diye geçiştirme zamanları bitmeli artık. Bizim Kaan Tayla'larımız, Mert Aktaş'larımız var bu ülkede, hem de benzer ön dişleri var bu isimlerin, dikkatinizi çekerim.
Ciddiyete dönersek; sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını yetiştirmek için artık o içimizdeki cevheri bulmamız gerek. Bu ülkede daha yüzlerce Fırat Mestan Çeliktuğ var keşfedilmeyi bekleyen, zeki, çevik, ahlaklı. Onların önündeki engelleri kaldırmak bizim görevimiz. Biz ki potaları aşağıya çekeceğiz ki onlar smaçlar basabilsinler.
Hoşçakal okuyucu, bir de yorum yap azıcık..

Nemanja Vidic

Nemanja Vidic, artık Manu defansının vazgeçilmezi sıfatını kazanmayı başardı. Özellikle bu sene Ferdinand'la aralarındaki uyum zirvedeydi, ki bu durum, hem Vidic'in bireysel gelişimine, özellikle kendine güven konusunda; hem de United'ın savunma gücüne olumlu yönde yansıdı.
Ve tüm bunları takiben, üst üste 3. şampiyonluğun gelmesinden sonra, klüpten yapılan açıklamada Nemanja Vidic'in, takım arkadaşları ve taraftarların oylarıyla Yılın Futbolcusu ödülünü kazandığı belirtildi. Yetenekli bir oyuncu, iyi ellerde olunca sonuç inanılmaz olabiliyor. Fatih Terim - Okan Buruk ilişkisine dikkat çekerim, benzerdir.
Vidic, Ana Ivanoviç isimli bir hanımefendiyle evli. O güzel hanımhanımcık tenis oyuncusu değil bu Ana, Belgrad Üniversitesi İktisat'ta okuyan bir hanım. Bir de oğulları var Luka diye, tam sol bek ismi. Ve hatta bir de lakabı var ki Vidic'in takdire şayan: Vida.
Bitirelim, geç oldu.
Yolun açık olsun Vida!!

Crazy

In LA , They get crazy...

Istanbul , They'll get crazy...

Mılano , They get crazy...

In Liege , They get crazy...

En Bordeaux , They get crazy...

In Tokyo , They get crazy...

Barcelone , They get crazy...



Manchester , They get crazy...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

Milito Inter'e


Inter, Diego Milito için Genoa'nın kapısını resmen çaldı. Crespo'nun mor menekşelerle dirsek teması, Cruz'un sızlanışları derken İbra'nın yanına başka bir Arjantin'li uygun gördü Mourinho.


Mililto'nun öteki Arjantinliler'den ve belki de tüm Latin Amerikalılar'dan en büyük farkı istikrar şüphesiz.

Kısaca kariyeri: Avrupa'daki ilk durağı Serie B oldu, Genoa.. 2004- 2005 sezonunda Genoa forması giydi, 59 maçta 33 gole imza attı; ancak şike söylentileri Genoa'yı Serie C'ye atınca, İspanya'ya kardeşi Gabriel Milito'nun oynadığı Zaragoza'ya uçtu. 3 sezon boyunca, çok istikrarlı bir grafik çizdi. 2006-2007 sezonunda 23 golle La Liga'nın gol kralı oldu veFrancesco Totti ile Altın Ayakkabı'yı paylaştı. 8 Şubat 2006'da Copa Del Rey yarı final ilk maçında, Real Madrid'e attığı 4 gol unutulmadı.

1 Eylül 2008'de, transferin kapanmasına dakikalar varken Genoa'ya döndü. Çok başarılı bir sezon geçirdi, 20 gol attı.

Diego Alberto Milito, 30 yaşında. Genç değil artık, orası su götürmez. Ama Milito'nun futbolunun birçok 17'likten daha genç olduğunun söylemek yanlış olmaz herhalde. Isıran, basan, koşan, gol atan bir forvet o. Uğursuz Inter'e giderse eğer, nasıl bir çıkış yakalayabilir, onu bilmiyorum. Umarız yine başarır ayağının içiyle topu köşeye bırakmayı ama bu sefer Diego'nun karşısında alelade iki stoper yok: Dev egolarıyla Jose Mourinho ve Zlatan İbrahimoviç var.

Hernan Jorge Crespo

75'te Arjantin Florida'da doğdu. Futbola River Plate fabrikasında başladı. 21 yaşında Avrupa'ya ilk adımını attı. Sempatik takım Parma'ya geldi; efsane kadroda iş bitirmek onun göreviydi.(Buffon, Thuram, Sensini, Fabio Cannavaro, Vanoli, Boghossian, Dino Baggio, Fuser, Juan Veron, Chiesa, Crespo )
90'lı yılların sonuna doğru dünyanın tanıdığı adam haline geldi. Milli takımda gollerini sıraladı, Parma'ya başarılar kazandırdı. Komple forvet kavramının oluşmasında büyük emeği vardır Crespo'nun. 1.84 boyu, 80 kilosuyla çok dengeli bir forvet profili çizdi. Zıplaması iyiydi, kafa topu indirirdi; güçlüydü, adam geçerdi; ayaklarına çok hakim, pozizyon almasını bilen bir forvetti, çok gol atardı.
2000 yazında, tüm bu özellikleri, onu dönemin bir başka efsanevi takımına, efsanevi bir rakama taşıdı: 35,5 milyon sterlin. Lazio 99-2000 sezonunu şampiyon tamamlamış, başarısını transfer piyasasına taşımak istemişti, ve Arjantin'li altın çoçuğu aldılar. Futbol tarihinin en zengin kadrolarından birine sahipti Lazio: Defansta Nesta, Pancaro, Sensini, Mihajlovic; orta sahada Veron, Nedved, Sergio Conceicao, Almeyda, Simeone ve Stankovic; ileri uçta Salas, Roberto Mancini, Ravanelli, Simone Inzaghi ve Alen Boksic. Şimdi de Crespo vardı ellerinde.
Lazio 2001'de bir önceki seneki performansını tekrarlayamadı, ligi 3. bitirdi. 2002'de düşüş devam etti, 6.'lıktı bu sefer sıraları. Bu düşüş Crespo'nun performansına yansımadı, 2 sezonda 54 maça çıktı, 39 gol attı. Büyük paraların adamı, 2002'de Inter Milan'a 40 milyon sterline yatay geçiş yaptı. 2002-2003 sezonunda 18 maçta 7 gol attı. Bir sezon kaldığı Inter'den geri döneceğim diye ayrıldı, sırada Premier League ve Chelsea macerası vardı. Ne o Londra'yı sevebildi, ne Londra onu. Buna rağmen bir sezonda 49 maça çıktı, filelere 20 gol bıraktı. Milano'ya geri dönüş zamanı çoktan gelmişti.Bonservisi Londra'da bıraktı, kiralık geldi. Bu sefer San Siro'ya çıkacaktı, kırmızı-siyaha boyanmış tribünlere; Giuseppe Meazza'ya değil. İstikrarsızdı genç Hernan, hatta genç de değildi artık. Lazio'dan beri kendini evinde hissetmemişti. Kariyeri düşüşteydi. 2004- 2005 sezonunda AC Milan forması altında sadece 10 gole imza atabildi. Inter eski golcüsüne tekrar talip olunca, koşa koşa gitti o da. Bir sezon daha kiralık oynadı. Sonra bonservisini Inter'e aldırdı.2006 Dünya Kupası'nda 3 gol attı, gümüş ayakkabıyı aldı.Acaba dedik, bu tapılası forvet yeniden mi doğuyor? Sonra birden aklımıza bir soru geldi: Hernan Crespo ne zaman bitti ki? Evet Crespo bitmişti, çaktırmadan, biz anlayamadan bitmişti. İstikrarsızlığın kurbanı olmuştu. Çok gezmiş çok görmüş ve yorulmuştu.
Severiz Crespo'yu. Hele Cihan çok sever. Çünkü Crespo'dur o. Renkleri sarı-mavi diye 90larda sevdiğimiz Parma'nın starıdır, her yakaladığını gole çeviren fırsatçı forvettir, Inzaghi, Vieri ekolünün en iyisidir, Arjantin'in iyi bir partner bulamamış karizmatik adamıdır.
Sevilir, Kasımpaşa değil ya. Her sene ülkemize gelecek diye umutlandırırlar bizi. Umut değil mi.
Fiorentina ile görüşüyormuş şimdi. Kendisi zaten düşüşteydi, kariyeri de resmen düşüşe geçer bu transfer ile.
Fener'de görmek isteyeceğim bir avuç forvetten biridir o. Yeri hep ayrıdır Hernan Jorge Crespo'nun.
Seneye Pes'te Mutu - Crespo, tutabilene aşkolsun..
Saygılar.

Kalbim Ege'de Kaldı

Karşıyaka:1 Kasımpaşa:2
Ege'nin incisi güzel İzmir'in, seneye de Süper Lig'de takımı olmayacak.

Geçen sene düşen Kasımpaşa'yı yine kaldırdı birileri. Tayyip'in takımının İzmir'le mücadelesi de manidardı, tebessüm ettirdi.

Ah İzmir güzel İzmir diyoruz ancak, başarının İzmir'e uğraması için, İzmir takımlarının kendi aralarındaki problemleri acilen çözmeleri gerekiyor. Altay play-off'larda elendikten sonra, Göztepe'liler otobüslerini taşlıyor. Derbilerde kavgalar çıkıyor. Modern İzmir, asil İzmir futbol terörüne teslim oluyor.

Neyse, üzüldük kısacası. Yeterince İstanbul takımı vardı, güya büyük, ama çocuk takımlar... Bir de Kasımpaşa geldi, Beyoğlu'nun sevilmeyen evladı. Sevemiyoruz n'apalım, nesini sevelim.

Tayyip'e ucundan dokunan cennetlik oluyor, biz de tutalım eteğinden güllü Tayyip'in..

17 Mayıs 2009 Pazar

Hoşgeldiniz Ekselansları


Ve Ekselansları, Rafa Nadal'ı toprakta ikinci kez alt etmeyi başardı. Madrid finalinde 6-4; 6-4 kazandı.

İstatistiklere baktığımızda Nadal'ın aldığı bu yenilginin ne denli önemli olduğu ortaya çıkıyor: Nadal toprak court'ta yaptığı 150 maçın sadece 4ünü kaybetmişti, 5 oldu. Federer Nadal'ı toprakta daha önce sadece bir kez yenebilmişti, 2 oldu.

Nadal'ın istatistikleri büyüleyici şüphesiz, ama oyunu asla istatistikleri kadar etkileyici ve asil olmadı, olmayacak.

Fedex'in bu galibiyetini ben de, herkes gibi, bir yeniden doğuş olarak yorumlamak istiyorum. Ancak bunun için çok erken. Nadal onun elinden 5 senedir kazandığı Wimbledon'ı, çim court hükümranlığını, ve özgüvenini almıştı Center Court'ta. Federer yeniden doğmak istiyorsa, 4 yıldır toprağın krallığını yapan Rafa'yı yenmeli. Madrid'de değil, Paris'te yenmeli, Roland Garros'ta yenmeli.

Merakla bekliyoruz.

Face-a-Face


Çok iyi arkadaşlarmış bir zamanlar.Keane zenci sokaklarında gezinmeyi , Vieira da milliyetçi İrlandalılarla takılmayı çok severmiş.Her maçtan önce öpüşüp , koklaşıp , hasret giderirlermiş.Maçlarda hiç sorun çıkmaz herhangi biri yere düşse bile hemen elinden tutup kaldırılırmış.
Roy Keane şimdi futbolu bırakmış , bizim Yılmaz Vural gibi oradan oraya dolaşıyor.Vieira da o cüssesine , boyuna , posuna rağmen sakatlıklardan muzdarip.Bu sene çok kötü bir sezon geçirdi.Fransız medyasına göre (ki bence en güvenilir medyadır) Paris'e gidecek seneye.PSG'nin transfer politikası da bana ilginç geliyor.Geçen sezon Giuly ve Makalele'yi aldılar.Kadrolarında Rothen , Kezman ve Luyindula gibi kariyerleri düşüşe geçmiş futbolcuları barındırıyorlar.Zidane'a bile yeniden futbol oynaması için baskı yapıyor olabilirler.Başarı PSG için başarı çok zor gibi duruyor şu an hele ki bu sene ara vermiş bir Lyon'un bu kızgınlıkla önümüzdeki 20 senede şampiyon olacağını düşünürsek...

16 Mayıs 2009 Cumartesi

Manu Yeniden


Lincoln ve Kuranyi


Schalke'nin başına geçecek olan Magath'ın Lincoln'u geri istediği söylentilerinden kaynaklanan bu transfer haberi yıllardır Kuranyi'yi Galatasaray'a getirmek isteyen basınımızın muhteşem haberciliğinin bir örneğidir!
Yıllarca Insua , Gallardo ve Figo'yu getirip götüren basınımız Leyla ile Mecnun ve ya Barlas-Çağla ilişkileri gibi ne olduğu belli olmayan haberleri yazıp duruyorlar."Gelirsen kral olursun" , "Alex ikna etmeye çalışıyor" , "Hanımından onay aldı ama babaannesinden onay çıkmadı" gibi klişelerle yaşayan basınımızın hali içler acısı.Reyting kaygısı dünyanın her yerinde var ama bu kadar da komik olunmaz.Bu sabah Ronaldinho geldi Kadıköy'e Fanatik'in haberine göre , başarılı spor gazetesi Fotospor da Yattara ve Feindouno'nun telefon konuşmasına tanık olmuş "Trabzon'da kral olursun".
Kuranyi Galatasaray'a gelirse bana göre bu transferi yönetim değil spor basını gerçekleştirmiş olacak.Çünkü birşey çok istenirse olur derler , basın gerçekten Kuranyi'yi çok istedi...

15 Mayıs 2009 Cuma

2009 En İyi Fransız Genç Oyuncu Adayları


Bana göre çok anlamlı bir ödül.Çünkü kazanmış oyunculara bakarsak hepsi adam olmuş.Bu seneki adaylar ise çok göze batan oyuncular değil.

Etienne Capoue-Toulouse
Loic Remy-Nice Cote D'Azur
Eden Hazard-Lille
Moussa Sissoko-Toulouse

Loic Remy Lyon altyapısının bir ürünü.Çok süratli ve teknik bir oyuncu.7 milyon pound gibi yüksek bir transfer bedeliyle Nice'e transfer oldu.Nice'te para bol tabi , Fransa'nın önemli bir tatil kenti.Nice'te kendini iyice kanıtladı ve bu bonservisi verenlerin yüzünü kara çıkarmadı.Önümüzdeki yıllarda daha iyi klüplerde göreceğimizden eminim.

Eden Hazard ise yeni jenerasyon Belçikalı oyuncuların önemli hücum oyuncuların biri.Defour , Fellaini , Witsel gibi önemli orta saha oyuncuların içinde yetenekli bir yıldız.Seneye muhtemelen biyoloji öğretmeni Wenger'le çalışmaya başlayacak.Yeteneğinin yanında maçı sahiplenmesi de genç bir oyuncu için ayırt edici bir özellik.

Etienne Capoue ve Moussa Sissoko ise bu sene Toulouse takımında parlayan Gignac'ın arkasında isimlerini çok duyuramasalar da yetenekli oldukları aşikar.Capoue defansif ortasaha Sissoko ise hücum oyuncusu.

Geçmiş yıllarda ödülü alan oyuncular ise :

2008 Hatem Ben Arfa
2007 Samir Nasri
2006 Franck Ribery
2005 Jeremy Toulalan
2004 Patrice Evra
2003 Lionel Mathis
2002 Djibril Cisse
2001 Sidney Govou
2000 Philippe Christanval
1999 Olivier Monterrubio
1998 David Trezequet
1997 Thierry Henry
1996 Robert Pires
1995 Zinedine Zidane

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Eric Cantona ve Lillian Thuram


Lillian Thuram L'Equipe okurken adeta "elitim" diye bağırıyor.Diğer yanda da "Eric the King".

8 Mayıs 2009 Cuma

Kürkçü Dükkanı no.1


Tahminimce büyük bir yazı dizisine başlıyorum.Çiçeği burnunda blogumuzda "Kürkçü Dükkanı" adlı yazı dizisinin ilk konuğu "İmparator"...Gerçekten bir imparator gibiydi Parma ve İnter'deki ilk yıllarında ama sonrasında babasının ölümü ve çok sevdiği kız arkadaşından ayrılması onu futboldan soğutmuştu kendi sözlerine bakacak olursak.İnter onu Sao Paolo'ya kiraladı o da sezonun ilk yarısında oynadığı maçlarda 16 gol attı ve Mourinho tarafından Milano'ya geri çağırdı.Milano ona artık yabancı gelmeye başlamıştı , moda günleri onu boğuyordu ve geveze antrenörü onu sıkıyordu.Ve olan oldu milli maçı fırsat bilerek gittiği ülkesinden geri dönmedi.Kaçırıldı zannettik , meraklandık , korktuk.Babaannesinin yanından çıktı , biz de bir "Oh" çektik.Adriano'ya gerektiği kadar tolerans gösteren Moratti'yi vefasızlıkla suçlamak yanlış olur , çünkü İmparator kendi ayrılmak istedi Milano'dan.Çoğu küçük çocuğun hayali futbolcu olmaktır küçükken , futbolculuk her zaman erişilmesi zor bir rüya gibi gözükür çocuklara.Bir çocuğun kahramanı bir yazar , bir yönetmen veya bir heykeltraş değildir bir futbolcudur.Adriano'nun hayali de futbolcu olmaktır büyük ihtimalle ve bu hayalini gerçekleştirmek için zorlu bir çok yoldan geçmiştir.Hele ki yetenekli futbolcudan daha bol bir şeyin olmadığı bir ülkede bu denli büyük bir futbolcu olacak kadar zorlu bir yoldan geçmiştir.İnanıyorum ki geldiği noktalara ulaşmak için çok da çalışmıştır ama gördüğümüz şey şu ki futbolcular çok mutlu insanlar değiller.Onlardan robot gibi yaşamalarını bekleyerek insan olduklarını unutuyoruz.Adriano bize futbolcuların da insan olduğunu hatırlattı.Çok para kazanmanın da mutlu olmaya yetmediğini gösterdi.Büyük ihtimalle Inter'den aldığının çok daha azına Flamengo'ya imza attı.Basına da tanıtıldı , onun gözlerindeki mutluluğu görmek beni bile mutlu etti.Umarım ki o muhteşem sol ayağıyla yeniden goller atıp kariyerini canlandırabilir ve Avrupa'ya geri dönme gücünü kendinde bulur.

7 Mayıs 2009 Perşembe

Ovrebo vs Ballack


Marquinhos


İlk önce Fm'de gördüm bu adamı.Merak ettim , araştırdım , izledim...İnanılmaz bir oyuncu.Top kontrolü , driblingi , hırsı , coşkusu inanılmaz , hayran kaldım.Theo Walcott , Carlos Vela ve Pato gibi 89 doğumlu.Ülkesinin Palmeiras klübünde oynuyor ama sezon sonunda büyük ihtimalle Avrupa'ya gelecek.Guiza'ya ve Lincoln'e milyonları veren klüplerimiz uyanık olsa da alsa şu adamları.Yoksa Pato'yu , Vela'yı bulan klüplerin bizim büyükler olması lazım bence.Nasıl Lyon , Shaktar buluyor bence bizimkiler de bulabilir.Bu konuda Fenerbahçe'nin hakkını yememek lazım çünkü Alex , Lugano gibi oyuncuları yaşları biraz geçmiş olsa da bulup getirdi Aziz Başkan.Bu biraz da menejer-klüp ilişkisine de bağlı gerçi de...
Marquinhos'a geri dönecek olursak inanılmaz bir top hakimiyeti var adamın.Ben Ronaldinho , Messi tarzı oyunculardan haz etmem pek ki bu adam da bu tarz oyuncu kategorisine koyulabilir ama ilginç bir tarzı var adamın.İlerde bu yazıyı bir transfer haberiyle hatırlatacağımdan eminim.